Şehirlerin
içine büyümüş olan bizler, aslında her ne kadar alışkanlıklarımızdan, bize
sunulmuş sosyalleşme araçlarından, çeşit
çeşit aktivitelerden vazgeçemesek de, içimizde bir köşede doğaya dönme
arzusuyla an geliyor yüzleşiyoruz.. Bu, kimi zaman kısa süreli bir yenilenme,
kimi zaman, hatta kimileri için de tamamen bir kaçış olarak kendini
gösteriyor..
Doğada
konaklama, temiz havada yürüyüşler, taptaze meyveleri dalından koparmak, buzz
gibi kaynak suyunu yüzüne çarpmak ya da hamak üzerinde bir gün geçirmek.. Hatta
akşamın serinliği çöktüğünde, sımsıcak bir şömine ateşinde ısınmak..
Yürümek,
keşfetmek, fotoğrafların en doğalını çekip, her üç adımda bir depderin nefes
çekmek..
Doğa derken
tabii aklımıza, yaşadığımız şehrin bir kenarında, dümdüz ve düzenli kesilmiş
çim alanlar, şehir ayakkabılarına göre dizayn edilmiş park ve bahçeler
gelmemeli..
Gerçekten
doğanın içinde olmaktan, trekking tabir ettiğimiz patika yollarda yapılan yürüyüşlerden
, kayalara tutunup dereye düşmeden ilerlemekten, çalılara takılıp geri adım
atmak zorunda kalmaktan bahsediyorum aslında.. Otlar uzamış ve her yeri
kaplamış, yürürken adımımızı göremiyoruz mesela.. Ortam o kadar bakir, manzara
o kadar güzel anlar vaad ediyor ki, daha da uzun yürümek istiyoruz.. Ya da
yağmur yağmış, muhteşem bir koku sarmış etrafı, biz o kokuyla mest olmuş ağaçların arasında kaybolmak
peşindeyiz..
İşte tam da
bu noktada, üzerimize bir güvensizlik çöküyor.. Kendimizi içinde bulunduğumuz ortama
son derece ait hissetmek istemekle birlikte, tedirgin adımlarımız bizi
durdurmaya başlıyor..
Oysa ki
ayaklarımızda, geldiğimiz şehrin en bilindik spor mağazasından aldığımız botlar
yerine, uzun Yeşil Çizmelerimiz olsa
hiç bir tedirginlik durdurabilir mi
bizi?.. Yeşil Çizme bizimle bakir doğanın arasında bir köprü olmuştur bile
çoktan.. Çalıların arasında yürürken, dereleri geçerken, uzun otların arasında
dans ederken, ekin ekilmiş tarlaları keşfederken Yeşil Çizmeler bize, güven ve rahatlık sunmaz mı.. Yağan yağmurun
ardından çamurlara bata çıka yürüdüğünüzü, her adımda Yeşil Çizmenizden çıkan
ayağınızı Çizmeye tekrar sokarak ilerlediğinizi hayal edin.. Ve daha sonra su arkına
sokup, bileğinize kadar suya girerek yıkadığınızı.. Onlar artık sizin arazide
4X4 ayaklarınız olmuştur bile..
Oysa ki
komşu Mehmet Amca, bu topraklarda doğmuş, bu topraklarla yoğrularak yetişmiştir
ya.. Bırakın çizmeyi, ayakkabı bile giymez benzer yollarda.. Takar ayağına bir
kara lastik, ne batar ne de çıkar aynı rotada..
Nasıl ki
onun şehre uyumu aynı olmayacak ise, bizlerin de doğaya uyumu işte böyle bir
çift Yeşil Çizme’den geçse…