Doğada Konaklama
Çok okuyan değil, çok gezen bilir demişler ya hani..
Seyahat kültürü edinmek, daha doğrusu o kültüre adapte olabilmek, gerçekten layıkıyla, özümseyerek seyahat etmek, farkındalık ve zaman istiyor.. Bunun pasaportunuzda ne kadar vize, kaç tane giriş çıkış olmasıyla kesinlikle ilgisi yok.. Hele ne kadar para harcadığınızla hiç ama hiç alakası yok..
Benim bunca yıldır gözlemlediğim , bir insanın güzel atasözümüzdeki erdeme erişebilmesini sağlayan tek gerçeklik, kişinin hayatında bağlı kaldığı ve vazgeçemediklerini evde bırakabilmesidir.. Seyahate çıkmak ki ne kadar uzaklara gittiğinizle asla ilintili değildir, tamamen bir keşif, yeniliklere adaptasyon ve anlayış ister.. Keyif alabilmek becerisi ister.. Koşullar ne olursa olsun.. Yol sizi bazen hiç planlamadığınız virajlara sokar.. Ama hepsi günün sonunda yeniliklerle doludur.. Seyahate bu olgunlukla bakabilen insan, işte o çok gezip çok bilen gruba ister istemez dahil olur..
Bütün farklı seyahat türlerinin içinde doğada konaklamanın apayrı bir yeri vardır. Şehirlerdeki darlaşmış zaman olgusunun aksine, doğada dakikalar, saatler her zamankinden daha geniştir sanki.. Düşünceler bir birini kovalamaz zihninizde.. Sadece o an vardır.. Ânın getirdikleri.. Örneğin önünüzde uzayıp giden bir mavilik, veyahut yemyeşil bir sonsuzluk, ya da karanlıkta pırıl pırıl parlayan yıldızlar.. Ateşin sıcaklığına gözleriniz dalıp gittiğinde o an orada donar.. Doğada konaklamak sorgusuz olmayı gerektirir.. Alışkanlıkların, alışılmışlıkların, yapaylıkların bittiği yerdir.. Herşey sadece olduğu gibidir ve sorgulanmanın ötesindedir.. Çünkü doğal olandır o.. Doğadır.. Aslında hepimizin içinde, bir yerlerde gizlice uyuyandır..
Huzurdur, tazelenmedir..